"Enter"a basıp içeriğe geçin

F.GÜLEN’İN DÜNYA BASININA VERDİĞİ RÖPORTAJLAR: “NECİP MİLLETTEN NECİS MİLLETE”

Gülen cemaati lideri Fetullah Gülen, klasik olarak ülkemizdeki ve dünyadaki sorunlar hakkında genellikle imam, Hocaefendi, din adamı profili ile açıklamalarda bulundu. Gülen; 2010’lu yıllardan sonra hükümetle yaşamaya başladığı güç mücadelesinden sonra ise pek farklı konularda ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, Finlandiya, Yunanistan, Mısır, İngiltere gibi dünya basınına Türkiye aleyhinde farklı konularda açıklamalar yapmaya başladı.

Gülen 15 Temmuz darbe girişiminden önce Türkiye’deki siyasi gelişmelerle ilgili pek fazla açıklamalar yapmazken genellikle Cemaat çevresi için yaptığı Bamteli sohbetlerinde Türk siyasetiyle ilgili üstü kapalı mesajlar vermeyi tercih etti. Fakat 15 Temmuz darbesinden sonra gerek sağlık sorunları gerekse ilerlemiş yaşı dolayısıyla Gülen’in sohbetleri daha seyrek ve kısa süreli olarak yayımlanmaya başladı. Gülen darbenin hemen ardından cemaatin ve kendisinin darbeyle bir alakasının olmadığı yönünde açıklamalar yapmaya başlayarak doğrudan günlük siyasi gelişmelerle ilgili beyanlarda bulunmaya çalıştı.

Gülen son dönemde ise; Türkiye’nin Ege adalarının silahlandırılması konusunda anlaşmazlığa düşen Yunanistan medyası başta olmak üzere Türkiye aleyhinde Batılı veya Arap basınına röportajlar vererek Türk kamuoyunun/basınının tepkisini çekti.

Zira Gülen son dönemde dünya basınına yaptığı açıklamalarda genellikle Türk devlet yöneticileri aleyhinde karalayıcı ve itham edici bir üslup kullanmaktan geri kalmadı. Gülen’in yakın tarihte yabancı basına verdiği bir kısım mülakat/röportajda yaptığı açıklamaları hatırlayalım.

Gülen’in Yabancı Basına Yaptığı Bazı Açıklamalar

Gülen 15 Temmuz darbe teşebbüsünden itibaren dünya basınında çok sayıda mülakat/röportaj verdi. Nitekim 15 Temmuz darbesinin hemen ardından;

  • 16 Temmuz 2016 tarihinde farklı ülkelerden gelen basın mensuplarına verdiği röportajda Gülen özetle;

17-25 Aralık 2013 operasyonlarında da adım geçti, bu operasyonları yapanların bir tanesini bile tanımadığıma yemin edebilirim, 12 Eylül 2010’daki Anayasa referanduma destek verilmesi yönünde açıklama yaptım, yolsuzluk operasyonlarını sanki cemaat mensupları yapmış gibi lanse edildi.

FBI’nın uyarısı üzerine darbenin ardından kaldığım yerde ahşap bir binadan yine kamp içerisinde çelikten yapılmış sağlam bir binaya taşındım, Türkiye’deki demokratik işleyiş darbeden sonra tamamıyla askıya alındı, Türkiye’de demokrasi ve cumhuriyet geriye dönüşü olmayan bir yoldur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan iyi niyetli mesajlarımı hakaret olarak görecektir ve darbeyle ilgili olarak doğrudan bizi suçluyor, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat askeri müdahalelerinden darbe yemiş birisi olarak askeri müdahaleye her zaman karşı oldum.

Cemaatin dünya çapında yaptığı güzel faaliyetler kıskanılıyor. Bu faaliyetleri çekemeyen hükümet yetkilileri polisi ve yargıyı kullanarak cemaat kurumlarına el koydu ve kimse bu duruma şiddetle karşılık vermedi. Cemaate gönül verenler de gönül rahatlığıyla ceza evine girdiler.

1990’lı yıllarda Erdoğan ile iki defa görüştüm, Erbakan’ın partisinden ayrılırken ona cephe almaması yönünde Erdoğan’a tavsiyede bulundum, buna rağmen Erdoğan arkamızdan “evvela bunların hakkından gelmek gerek” şeklinde sözler söyledi, 15 Temmuz darbesiyle Cemaati ilişkilendirip faaliyetlere zarar vermeye ant içmişler adeta.”

  • Mısır’ın Al Ghad televizyonuna 04 Ağustos 2016’da konuşan Gülen;

“15 Temmuz darbesiyle bir ilgim yok, söz konusu darbe planlı bir operasyon, bu olay uluslararası bağımsız kuruluşlarca araştırılmalı, darbeyle bir irtibatımın tespit edilmesi halinde Türkiye’ye de dönebilirim, fakat Türkiye’de bağımsız bir yargı yok ve insanların haksız şekilde yargılanıyor. Dolayısıyla bu şartlarda Türkiye’ye gitmem mümkün değil.

Batı Türkiye’ye müdahale etmeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan görevde olduğu sürece Ortadoğu’da barış ihtimalinden söz edilemez.”

  • France 24 Kanalı Beyaz Saray Muhabiri Philip Crowther ve Uluslararası Haberler Muhabiri Leela Jacinto’nun 19 Temmuz 2017 tarihinde yaptıkları ortak röportajda Gülen;

“18 yıldır buradayım (ABD). O askerleri tanımıyorum, kimler var bilmiyorum, beni dinlerler mi dinlemezler mi bilmiyorum. Beni tanıyanlar olabilir çünkü elli-atmış yıldır cami kürsülerinde, konferans salonlarında konuşan bir insanım.

Şeffaflık meselesi açık çek. Kapalı bir şey var mı yok mu burada, istihbaratlar soruşturur. FBI onlarca kez geldi. Bu gizlilik meselesi değil. Bir Kongre üyesi ile görüştüğümde de bunu söyledikten sonra tatmin oldu.

Nerede olduğunu bilmiyorum ama Adil Öksüz’ü buluyorlar, sonra onu salıveriyorlar. Sonra onun Milli İstihbarat ile alakası ortaya çıkıyor. Adil Öksüz belli bir dönemde talebe olduğu zamanlarda bizim ders halkamıza katılmıştır. Darbeyle alakalı buraya geldiğini bilmiyorum… Belki birkaç sene önce gelmiştir. Medyada benim, onun çocuğuyla fotoğrafım çıktı. Yüzlerce insanla olan bir şey bu. Fotoğrafım olan kişilerle böyle bir ilişki kurmak ezbere konuşmak olur.”,

  • Gülen 18 Nisan 2018 tarihinde Finlandiya Devlet televizyonuna verdiği röportajda ise;

“15 Temmuz darbesi ile bir alakam olmadığı gibi darbeye katılan şahıslara talimat verdiğim yönünde hiçbir delil de ortaya konmadı, Adil Öksüz kampa gelmiş olabilir, A.Öksüz’ü yakinen tanımıyorum, her şeye rağmen ABD’nin kararı Türkiye’ye iade yönünde olursa gönül rahatlığı ile gidebilirim.

Türkiye, ABD’de kaldığım binayı bombalayarak beni yok etmeye kadar girişimlerde bulunabilir. 15 Temmuz’da, Hitler’in Alman meclisine yaptığı gibi TBMM bombalandı. Hali hazırda otuzdan fazla ilaç kullanıyorum, Türkiye’ye iade edilmem halinde ilaçlarımı vermeyebilirler ve bir hücrede ölebilirim.”

  • Alman devlet kanalı ZDF Alman devlet kanalı ZDF’de 16 Nisan 2018’de yayımlanan röportajda Gülen;

 “Onunla (Cumhurbaşkanı Erdoğan) çok sıkı münasebetim olduğu söylenemez. Parti kurmak istediği zaman yanıma geldi. ‘Erbakan’dan ayrılmak istiyorum’ dedi. ‘(Erbakan) Hocayla vuruşmadan bu işi yapın’ dedim. Türkiye’de askeri darbeler birbirini takip ediyor, onlarla iyi geçinirseniz bir şey yapabilirsiniz’ dedim. Asansörle aşağıya giderken ‘evvela bunların hakkından gelmek lazım’ diye arkamda konuşmuş.

 (Erdoğan) Adımı söylemeden ‘Pensilvanya’ya teşekkür ediyorum’ dedi. Adımı bir kez andığını hatırlamıyorum, HSK seçimlerde demokratikleşme adına açıktan destek verdikleri, demokrasiye inandığı için geçmişte devleti yöneten diğer liderlere de destekleyici mahiyette açıklamalar yaptım.”,

  • İsviçre’nin “Le Matin Dimance” ve Almanya’nın önemli gazetelerinden Die Welt’e 27 Ocak 2020 tarihinde verdiği röportajda Gülen;

“Erdoğan dünyada İslami topluluğun lideri olma teşebbüsünde, fakat Sünniler arasında çatışmaya yol açan müdahalelerde bulunan bir kişi nasıl böyle bir konumu üstlenebilir ki? Gittikçe kendi çelişkilerinde daha da batıyor. Hitler ve Stalin örneklerinde olduğu gibi, tüm narsist tiranlar kötü bir son bulur. Hepsinin hükümdarlığı öfkede sonuçlanır. Onlarla aynı kaderi yaşayacak.

Erdoğan, Rusya ve Şangay organizasyonuna işbirliği için yaklaşıyor gibi. Ama bu bir blöf. Bir nevi şantaj denemesi esasında. Batıdan vazgeçemez. Kendi güvencesi için ona ihtiyacı var. Bu üslubu kendi takipçilerini ikna etmek için kullanıyor. Benim şahsi fikrim, Türkiye’nin NATO ve Avrupa ile ilişkilerini ayakta tutması gerektiği yönünde.”,

  • Son olarak Gülen, 11 Ekim 2022 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında tansiyonun son derece yüksek olduğu, hatta savaş senaryolarının tartışıldığı birortamda Yunanistan’ın Alpha TV muhabiri Michalis Arabatzoglou’na verdiği röportajda şunları söyledi:

“Türk halkı sarhoş gibi davranıyor. Erdoğan, Yunan adalarını işgal gibi anlamsız şeyler söylüyor. Yunanistan, her zaman dünya kültürlerinin gelişiminin sütunu olmuştur.

Yunanistan, birçok insana kucak açan küçük bir ülke. Bu önemli ve herkes bunun farkına varmalı. Bazıları atmosferi bozmak ve suyu bulandırmak için yoğun şekilde çalışıyor.”

Gülen Ne Demek İstiyor?

Gülen 15 Temmuz darbesinden önce genellikle Türkiye’de cemaat ile irtibatlı oldukları iddia edilen bürokratları, iş insanlarını veya devlet görevlilerini tanımadığını vurgulayan açıklamalar yapmayı ve günlük siyasi gelişmelere dair pek fazla yorum yapmamayı tercih etti. Son dönemlerde ise “din adamı, imam, cemaat lideri” unvanlarını kullanarak cemaat adına yabancı medyaya verdiği demeçlerde Türkiye aleyhtarı söylemlere ağırlık vermeye başladı.

Gülen’in özellikle Türkiye’nin Suriye, Irak, Yunanistan, Ermenistan vb. sınır komşuları ile yaşadığı bazı anlaşmazlıklarda Türkiye’nin milli çıkarlarına uymayan açıklamalar yapması Türk kamuoyunda büyük tepki çekiyor. Geçmişte devletçi ve milliyetçi bir söyleme ağırlık veren Gülen, artık “düşmanımın düşmanı dostumdur” şeklinde özetlenebilecek pragmatist demeçlerle Türk devletini uluslararası arenada zor durumda bırakmaktan çekinmiyor.

Kökeni ve başlangıcındaki fikir dünyası itibarıyla “milliyetçi/mukaddesatçı” tanımlamasıyla çerçevelenebilecek bir koza ören Gülen’in “Millet Ruhu”, “Necip Millet”, “Anadolu kadirşinaslığı” gibi sıklıkla kullandığı ifadeler yazılarında, vaazlarında ve sohbetlerinde de yer almaktadır. Cemaatin 1990’lı yıllarda Orta Asya Cumhuriyetlerine yapılan açılımı, Balkanlar’daki faaliyetleri son tahlilde “milliyetçi” söylemlerle yüklüydü ve Türkiye’de bu bağlamda karşılık buluyordu.

Böylece Türk kamuoyu Gülen’in geçmişte kullandığı söylemlerde ne kadar samimi olduğunu da birinci ağızdan test etme fırsatı yakaladı. Özellikle Türkiye ve Yunanistan arasında ciddi gerilimlerin yaşandığı günümüzde hükümeti eleştirmek veya Yunanistan’a illegal olarak geçmeye çalışan cemaat mensuplarının sınır dışı edilmesini önlemek adına Türkiye aleyhinde ağır açıklamalar yapmaktan geri kalmadı.

Aynı şekilde dünya genelinde cemaatin reklam yüzü olarak hareket eden basketbolcu Enes Freedom da 17 Ekim 2022’de bizzat Yunanistan’a gelerek Türkiye aleyhtarı açıklamalar yaptı. Cemaatin ajandası kapsamında hareket eden ve görüştüğü Atina Başpiskoposu’na bizzat Gülen’in selamlarını getirdiği yönünde açıklamalar yapan E. Freedom’ın Yunan bayrağı ile poz vermesi ve akabinde Yunan basınına Türk devleti aleyhinde açıklamalar yapması Cemaat tabanında da ciddi tepkilere yol açtı.

 Türkiye’de kalan cemaat mensuplarının büyük çoğunluğu, yurt dışından sorumsuzca ve hesapsızca yapılan buna benzer Türkiye aleyhtarı açıklamalar nedeniyle Türkiye’deki mağdurların daha fazla takibata ve soruşturmaya maruz kaldığını, dolayısıyla Türkiye’de zaten zor olan yaşam şartlarının daha da ağırlaştığını yüksek sesle dile getirmeye başladı.

Cemaatin Türkiye aleyhine uluslararası kamuoyunda çalışmalarının görünür hale gelmesi ve saldırgan bir çizgiye evrilmesi ise MİT Tırları hadisesinin ardından Türkiye’yi “savaş suçlusu ve cihatçıları destekleyen ülke” statüsüne sokma gayretleri ile kendini belli etmiştir. “Cemaat gazetecisi” olarak bilinen ve mahrem birimlerin bilgi-belge desteği verdiği Adem Yavuz Arslan, Cevheri Güven, Abdullah Bozkurt gibi figürlerin yayınlarını incelediğinizde Türkiye aleyhinde olabilecek en ufak gelişmelere balıklama atladıklarını, birbiriyle ilgisiz arşiv bilgilerini bir araya getirerek dezenformasyon salatası yaptıklarını görürsünüz.

Bu hastalıklı mahrem kafaya göre, ne yapmış olurlarsa olsunlar Türkiye’deki insanlar kendilerine sahip çıkmalıydı, onları savunmalıydı! Bunu yapmadığı için Türk halkına olmadık aşağılamalar, hakaretler yapmaktan geri durmuyorlar. Kendisini en doğru ve en haklı gören bu kafayı herhalde sadece 15 Temmuz tatmin edebilirdi. Millet kendisini aptal yerine koyarcasına uydurulan “tanımıyoruz, biz yapmadık, soru çalmadık, mahrem diye bir şey yok” masallarına inanmalı ki bu tipler memnun olsun. Himmet verirken Hz. Ebu Bekir, vermediğinde ise vergiye isyan eden sahabe Salebe gibi görülen esnaflar misali, onların dediğini yapmıyorsanız kazanma kuşağında kaybediyorsunuz! Bu hastalıklı bünyeden insanların bir an önce kendisini kurtarmaları dileklerimle…  

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments