
“Her nefis ölümü tadacaktır/tadıcıdır”(Ankebut;57) diyor ilahi beyan. Dünya hayatı, çalışmalar, eğitimler, kariyerler, gayretler, dolu cvler, mal/mülk ve servetler, eş ve çocuklar, mutluluklar, hırslar, egolar, stresler ve öfkeler hepsi bu dünyada bırakacağımız kavramlar. Esas olan derviş gibi, tek kalp kırmadan, kul hakkına-kamu hakkına zerre bulaşmadan iyi ve ahlaklı bir insan olarak dünyadan göçüp gidebilmek.
“Ölülerinizin iyi yönlerini anın.” (Tirmizî, Cenâiz 34)diyen Peygamber’in (sav) ümmetiyiz ancak tarihte önemli bir yer işgal etmiş insanların bilinmeyen yönlerinin, yaşamlarına ilişkin kimi detayların kamuya mal olmasının da bir hakikat borcu olduğunu düşünüyorum. Tarihe önemli bir not düşmek amacıyla bizzat tanıdığım ve birlikte çalıştığım Doktor Sinan olarak da tanınan Murat KARABULUT’un kamuoyunda hiç bilinmeyen bazı özelliklerini aktarmak istiyorum. Artık yaşamayan birine kötü ifadeler kullanmadan salt tanıdığım ve dikkatimi çeken yönlerini sizinle paylaşacağım.

Elazığ’da doğduğunu bildiğim Doktor Sinan çoğu cemaat mensubu gibi fakir bir ailede dünyaya gelmişti. Ailesinin bu maddi yoksunluğu nedeniyle evlendiğinde kimi sıkıntılar yaşadığını, eşinin varlıklı bir aileden gelmesinin sıkıntısını duygusal olarak yaşadığına şahit oldum. Belki de bu yokluktan gelme psikolojisi daha sonra birimler vasıtasıyla elde ettiği gücü ve maddi imkanları kullanma konusunda kendisini daha pervasız yapmıştı.
Doktor Sinan tıpkı Kozanlı Ömer adıyla tanınan Osman Hilmi ÖZDİL gibi cemaatin 2.nesil askeri lise öğrencilerindendi. 1.nesil 1981 girişli devre iken Doktor Sinan’ın da aralarında olduğu 2.nesil 1982’de askeri liseye girmişti. Kuleli Askerî Lisesi’nde 1986’da başlayan soruşturmalarla “düzeltilebilir/kazanılabilir” görülmeyen ve okulda atılan 50 öğrenciden birisi de Doktor Sinan’dı.

Okuldan atılmaların ardından bu 50 öğrencinin gruplar halinde Altunizade Fem’de F.GÜLEN ile görüştürüldüğünü ve Altunizade FEM bünyesinde kendileriyle özel ilgilenilerek ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Galatasaray Üniversitesi gibi en nitelikli okulları kazanacak şekilde yoğun ilgilenildiğini bizzat kendisinden dinledim. O dönem bu 50 öğrenciyle özel ilgilenme görevi de cemaatin önemli ve tanınmış isimleri olan Sait Aksoy ile Doktor Kudret’e verilmiş ve F.GÜLEN’in “var gücünüzle bu çocuklara sahip çıkın” talimatı yerine getirilmiş oluyordu. Bu öğrenciler askeri disiplin aldıkları için ilerleyen dönemde cemaatin hususi birimlerinde çok kritik görevlerde bulunacaklardı, bunlardan birisi de Murat Karabulut olacaktı. Belki de Kuleli’den atılmasaydı 2016’da Akıncılar’dan ya da Genelkurmay Karargahı’ndan darbeci general olarak çıkacaktı kim bilir.

ODTÜ’de Kimya Öğretmenliği okuduğu dönemde ilk defa 1990 yılında GATA’nın mahrem evlerinden sorumlu olan Doktor Sinan 1992’de ise GATA biriminin genel sorumlusu olarak hususi hizmetlerde yer aldı. Doktor Sinan olarak anılmasının nedeni de bu GATA hususi hizmetlerine bakmış olmasıdır. Daha sonra ise 1995’te Altunizade FEM’e bu defa çok önemli bir vazifeyi tebellüğ için gidecekti Doktor Sinan ve bizzat F.GÜLEN tarafından MİT mahrem yapılanmasının ilk sorumlusu olarak görevlendirilecekti. Bu görevlendirmenin yapıldığı 1995’ten yurtdışına gittiği 2014 senesine kadar bu görevi devam ettirdi.

Yaklaşık 20 yıllık bu süre zarfında doğrudan F.GÜLEN’e bağlı çalıştığını, talimatları bizzat ondan aldığını, en kritik ve gizli paylaşımları da F.GÜLEN’e birebirde yaptığını hatırlatmakta fayda var. Mahrem birimlerin Ergenekon-Balyoz süreçleriyle iyice saldırgan ve operatif hale geldiği yıllara kadar F.GÜLEN’in kendisine önemle vurguladığı 3 maddelik temel faaliyet ajandası vardı: 1.Cemaate yönelik çalışmaları izlemek, 2.Cemaate yönelik olası planlamaları, riskleri önceden haber vermek, 3.İrtica başlığıyla tehdit tanımlamasını cemaat dışındaki gruplara yöneltmek. Bu nispeten daha stabil ajandanın proaktif hale gelmesi 2008li yıllardan itibaren olmuştur.(Bu konunun detaylarını da ayrı bir yazıya erteleyelim.)


Kamuoyunda tanınan cemaatten Ali Semerci, Hüseyin Dalan ve Vuslat Bayoğlu gibi önemli isimlerle tanışıklığı da Ankara’da üniversitede okuduğu ve mahrem hizmetlerde bulunduğu yıllara dayanmaktadır. Ankaralılar olarak da bilinen bu grup cemaat içinde hep önemli noktalarda bulunmuştur ve hâlâ da bulunmaktadır. Kampta ve Cevdet Türkyolu’nun gözünde de itibar gören birisiydi. Bu hem F.GÜLEN ile görevi gereği bizzat görüşen biri olmasından hem de Cevdet Türkyolu ile mizacının benzeşmesinden kaynaklanmıştır diyebilirim. Doktor Sinan da aynı Cevdet T. Gibi sert ve kaba mizaçlı birisiydi.
Birimlerde çalışma tarzı bakımından dar ekipçiydi. Sevdiği ve adamı gördüğü insanlarla en küçük sorunlarına kadar alakadar olurken sevmediği ya da dar ekibinde görmediği insanların dertleriyle ve sorunlarıyla uğraşmayan sürekli erteleyen, halletme imkânı olmasına rağmen “hallederiz” deyip geçiştiren bir yapısı vardı. Yıllarca hususi birimlerde çalışmanın getirdiği bir erozyon olsa gerek Doktor Sinan kendisine verilen görevi son yıllarda artık “profesyonel CEO” mantığıyla yapıyordu. Cemaatin temel dinamiklerinden olan “keyfiyet” meselesi Doktor Sinan’ın gündeminden düşeli çok olmuştu. Bu arada Doktor Sinan haricinde “Tahir” ve “Mahmut” isimlerini de kullandığını ilave etmek istiyorum.


Neredeyse tüm cemaat abileri gibi yemek yemeyi seven birisiydi. Özellikle kaliteli ve değişik peynir türlerine karşı merakı vardı. Ailesine ve çocuklarına çok düşkün olduğu şüphe götürmezdi. F.GÜLEN’in mahrem birim yöneticilerine koyduğu genel bir yasak olmasına rağmen ticari faaliyetlere girmekten de çekinmedi. Birlikte umreye gittiği ekibin masraflarını karşılayan, özel yatında Boğaz turları yapacak kadar samimi olduğu Sesli Battaniyeleri’nin sahibi Hazım Sesli ve kardeşi Mustafa Sesli ile birlikte çeşitli ticari faaliyetlerde bulundu. Zaten Ocak 2014’te G.Afrika’ya gidiş nedeni de Mustafa Sesli ile birlikte Afrika’daki ticari ortaklıkları idi. Hatta bu ticari faaliyetleri sırasında bir defa 100bin USD para kaybettiğini de hatırlıyorum. Afrika’da büyük maden yatırımları olan Ankara’da bölgeden tanıdığı Vuslat Bayoğlu ile de Afrika’da yakın arkadaşlığını korumuştu.

Tarihin karanlık bir noktası olarak 2007’de ABD’ye girişte havalimanında Kozanlı Ömer ile birlikte FBI ile girdiği zorunlu temasın nerelere uzandığı konusu belki de hiç aydınlatamayacağımız bir olay olarak kalacak. Ama şunu çok net söyleyebilirim ki cemaatin ve mahrem dediğimiz işlerle ilgisi olmayan tabanın, Bylock-Bankasya-Sendika gibi nedenlerle KHKlı olan binlerce insanın bu sıkıntıları yaşamasının, Ege’de-Meriç’te onlarca kişinin hayatını kaybetmesinin temelinde Doktor Sinan ve onun gibi “radikal” proaktif tutum almayı savunan birim yöneticileri var. Mavi Marmara olayı ile birlikte başlayan 7 Şubat ifade krizi, 17-25 Aralık, Şike kumpası, Taraf gazetesinde ifşaatla belirginleşen kamplaşma, MİT tırlarının durdurulması gibi olaylarda bizzat parmağı olduğunu biliyorum. 17 Aralık’ta Mustafa Kemal Mahallesi’ndeki ofiste “Kar topu gibi büyüyecek bu dosyalar” derken sürecin aleyhte gelişmesi üzerine “Emniyet’in beceriksizliği” demişti.
F.Gülen’in güvenlik gerekçesiyle kendisini Kamp’ta istemeyerek göndermesine ve Güney Afrika’da kalmasını tavsiye etmesine içerlediğini de aktarmak istiyorum. MİT mahrem sorumluluğunu kendi yakın ekibinden Bülent Bişer’e devrettikten sonra da birim üzerinden elini çekmediğini, talimatlar vermeye devam ettiğini, 2015 yılında mahrem birim yöneticilerinin değiştirilmesi sürecinde özellikle Sezai kod İsmail Kokuroğlu ve ekibini desteklediğini, pasifize edilmek istenen kişilerin “istihbarat havuzuna girdi, kalması sıkıntılı” gibi argümanlarla tasfiye edilmesini sağladığını da unutulmaması için zikredelim.
15 Temmuz öncesi süreçte ise Doktor Sinan’ın Adil Öksüz ve ekibinin tezlerini desteklediğini, onlar lehine çeşitli kişilerle kulisler yaptığını, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün hayata geçirilmesi noktasında Doktor Sinan’ın teşvik edici/destekleyici bir rol oynadığını, Mustafa Özcan’ın çalışma tarzına düşünce yapısına çok yakın birisi olduğunu da tarihe not olarak düşelim.
Ağır kanser hastalığı 2 yıldır bilinen Doktor Sinan, 2021’de geçirdiği ameliyatla hayata ancak 1 sene daha tutunabildi ve 14 Ağustos 2022’de, sırlarıyla birlikte, ülkenin gündemini son 15 yıldır, cemaate inanmış gönül vermiş insanların ise belki tüm hayatlarını etkileyen, türlü sıkıntılara duçar eden “mahrem birimleri”nin en önemli sorumlularından birisi olarak ahirete intikal etti. Umarım bu yazı vesilesi ile insanlar belki hayatları boyunca hiç adını bile duymadıkları Murat Karabulut’u tanıyarak onun şahsında cemaatin kriminal yüzünü de görürler ve belki bugüne kadar yapmadıkları/erteledikleri sorgulamaya başlarlar.
Yazımı, Murat Karabulut’un oğlu İhsan Karabulut’un babası hakkındaki duygularını ifade ettiği tweetini ilave ederek bitiriyorum.
