"Enter"a basıp içeriğe geçin

MAHREM YAPININ ATEŞİ NEDEN YÜKSELDİ?

Bu soruya verilebilecek kapsamlı cevaplar mutlaka vardır. Canlarını sıkan ifşaatlardan tutun da alınan bir duyum üzerine bir şeylerin önünü almaya kadar pek çok gizli veyahut açık neden mahremin ateşini yükseltip havale geçirecek hale gelmesine kapı aralayabilir. Burada konunun genel muhteviyatına yönelik kısa bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.

Bugün usulsüz işlerin temerküz ettiği oluşumlardan biri olarak karşımıza çıkan cemaat mahrem yapılanmasını değerlendirirken bölüm bölüm ele almak yerinde olacaktır. Artık gelinen nokta itibariyle mahrem imamların usulsüz işler yürüttükleri gerçeğinden cemaat tabanını oluşturan kesimin haberinin olmadığı bilinen gerçeklerdendir. İşte bu halk tabakasının durumu ile usulsüz işler yapan kısmın durumu aynı ölçülere vurulmak suretiyle değerlendirilirse, yine mahrem yapı içinde bulunmuş fakat gerçeklere muttali olduktan sonra “ben pişmanım” deyip devletimize sığınmış insanlarla burnunun dikine gitmekte ısrar eden cemaat mensupları aynı kefede değerlendirilmemelidir. Aksi takdirde, kamuoyunda anlaşılması güç ve tam da örgütün isteyeceği türden bir garabet çıkması kaçınılmaz olacaktır. Peki bu garabetin ne gibi sonuçları olabilir? Bu durum, en başta halk tabakasının olayın iç yüzünü öğrenmesinin gecikmesine ve örgütün bu halk tabakası üzerinde etkisini devam ettirmesine yol açacaktır ki böyle bir durumu hiç kimse isteyecektir.

Gelinen noktada milyona yakın insan soruşturma geçirmiş, birçoğu adliyenin soğuk yüzüyle tanışmak durumunda kalmıştır. Belirtmek gerekir ki bu insanların birçoğu iyilik hareketine katkı sağlama düşüncesi ile bu oluşuma destek vermiştir. Zira Anadolu’nun ücra bir köşesinde esnaflık yapan, ev hanımı olan bir kişinin örgütlü suç anlamında ne gibi bir eylemi olabilir? Bu insanlara bir çıkış kapısı aralayıp “buyurun burdan geçin kendinizi kurtarın” demek yapıcı bir yaklaşım olmuştur ve olacaktır.

Bazen bu kapsama giren insanların muhatap oldukları sorular bir bildiği varsa da söylememelerine kapı aralayacak cinsten olabilmektedir. Niye sohbete gittin, niye burs verdin, niye cemaat evlerinde kaldın sorularına muhatap olan bir kimse, sohbete gitmek, öğrenci okutmak ne zamandır suç oldu deyip kendisini korumaya alıp, geri çekebilmektedir. İşte bu insanlara “bakın bu olayın toplumu zehirleyici, milletin birliğini ve devletin dirliğini dinamitleyici bir tarafı var ve siz de bilerek veya bilmeyerek bu işe destek vermiş olabilirsiniz” denmesi ve örgütün kendisine dayanak olarak kullandığı bir kısım mağduriyetlerin ortadan kaldırılması, bu kısımdaki vatandaşlarda devlete karşı oluşabilecek bulanık bakışın önüne geçilmesi ve toplum huzurunun sağlanması adına yerinde bir yaklaşım olabilir. Aksi takdirde bu tabakadaki insanlara mahrem kısımda işlenen suçları anlatmak imkansız hale gelecektir.

Öte yandan, yukarıda belirttiğimiz topluma faydadan ziyade zarar üretmeye yönelik girişimlerin odağı haline gelmiş mahrem ünitelerde bulunmuş kimselere ise devletimiz etkin pişmanlık adı altında elini uzatmakta ve çıkmaz sokaklarda hayatların heba olmasının önüne geçmek için gayret sarf etmektedir. Bugünlerde sosyal medya mecralarında uslanmaz cemaatçilerin etkin pişmanlıkta bulunmuş kimselere yönelik tehdide varan söylemleri tutulan yolun doğru olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu tarz bir yaklaşımın daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkan tanıyacak yol ve yöntemlerin araştırılması ve faydalanmak isteyenlere yönelik kapsamının daha da genişletilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Uslanmaz bir güruh, etkin pişmanlıkta bulunmuş kimselerin hiç yoktan “ben teröristim beni affedin” dediğini iddia etmektedirler. Bu söylem mugalata yaparak insanları yanıltmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Etkin pişmanlıkta bulunmuş kimseler “ben teröristim” demiyor, bilakis “benden terörist olmaz ama bu meş’um oluşum beni bu hale getirdi, ben de devletime sığınıyorum, bundan başka bir çıkış yolu da göremiyorum” demektedirler. Bu işte hayır var, iyilik var diye girdiğiniz yolunuz, 250 vatandaşımızın şehit olduğu gece için Uhud savaşında da şunca insan ölmüştü diyerek abesle iştigal sayılacak, realiteden kopuk değerlendirmeler yapabilen bir lider tarafından yönetiliyorsa orada tuz kokmuş demektir. Bu ufacık -ancak gayet manidar- örnek bile istişare ehli diye bilinip değerlendirildiklerinden kendisine ve çevresindekilere güvenip, yola baş koymuş insanların nasıl realiteden kopuk bir yaşama sürüklendiğinin bizatihi kanıtlarındandır.

Mahrem yapının insanları aydınlığa çıkarıyoruz perdelemesiyle soktuğu karanlık dehlizlerden başka türlü kurtuluş nasıl olabilir ki? Vicdanınızın sesini dinliyorsunuz ve rahatsız olduğunuz türlü durumlar var, ne yapacaksınız? Temize çıkmak, önünüze bakmak istiyorsunuz, nasıl hareket edeceksiniz? Bugün bu sorulara cemaat ileri gelenlerinin vereceği bir cevap bulunmamaktadır. O sebepledir ki siz ne derseniz deyiniz onlar hep “bunlar şimdi konuşulacak konular değil, musibeti ikileştirmeyelim, ama bunlar da bize şöyle yaptı, ama şunlar da şöyle etti” gibi sözler kullanıyorlar. Bu durum bir maçta gol yemekten bitap düşen takım oyuncularının aman top sahamda olmasın da gönder nereye gönderebilirsen havasına benzemektedir. Ancak nihai durumda musibetin kahrını bu söylemde bulunanların ateşe attığı gariban denilebilecek vatandaşlar çekmektedir.

Bu işler niye başımıza geldi diye sorulduğunda suçu hep başkasına yükleyerek yol almaya çalışmak mahrem yapının örgütsel taktiğidir. Ağızdan çıkana bakarsanız örgüt hep doğru olanı yapmıştır, yanlışı yoktur. Bütün olumsuzluklar ise ya başkasından ya da işini tam yapmayan şahıslardan kaynaklıdır. Unutmamak gerekir ki mahrem örgüt karanlıklardan beslenen bir yapıdır. Meseleleri özünden kopararak, üstlerine perde çekip sadece kendi istediği yanlarını göstermek için yalandan dolana her türlü necis yola başvurmayı ne dinen ne ahlaken kendisine zul (utanç vesilesi) görmeyen bir yapıdadır.

Uslanmaz örgüt savunucularına sorarsanız örgüt sütten çıkmış ak kaşıktır ve memlekette ne olmuş ne yaşanmışsa bunları hep Ahmet, Mehmet, Ali veya Veli yaşatmış ama onlar hiçbir fitne-fesat içinde bulunmamıştır. Bunlara denilecek sözümüz yoktur, onları kendi karanlıkları içinde boğulmaya terk etmek ancak başkalarını bu karanlıklarda hapsetmelerinin önüne geçmek için uğraş vermek en doğru yol ve yöntem olacaktır. Evet, bu işin içine hasbelkader girmiş ve bugün etrafında tutunacak dal arayan vatandaşlarımıza insanı yaşat ki devlet yaşasın düsturunca el uzatmak gerekmektedir. Karanlıkları aydınlığa çevirmek ve vatandaşlarını bu karanlığın kasvetinden kurtarmak için yeterli gücün ve dirayetin devletimizde fazlasıyla olduğunu düşünüyoruz.

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments