Kamuoyunda sanki mahrem yapı cemaatin içinde sonradan oluşmuş gibi bir hava estiriliyor. Oysa ki ilk faaliyete başladığı günlerden itibaren “TEDBİR” başlığı altında cemaat tüm faaliyetlerinde bir mahremiyet ve ikircikli bir yapı olagelmiş. 80’yıllardan itibaren özellikle TSK ve Emniyet, 90’lı yılların ortalarından itibaren diğer güvenlik güçleri ve 2000’li yılların başlarından itibaren de devletin tüm kritik kurumlarında %100 olmak gibi bir hedefle yoluna devam etmiş.

Cemaat Allah’ın rızasını kazanmak için İman-Kur’an hizmeti davasını bir eğitim gönüllüleri topluluğu olarak halkasını genişletirken arka planda Mahrem yapının temel taşları döşenmiş ve kendi “DEVLET” olana kadar ki sürecin inşası artan bir ivmeyle sürdürülmüş. Zamanla yolda soru soranlara ya da sormak isteyenlere “İTAAT ET KURTUL” cevabıyla tamamen kendi çıkarları için büyüme hedefi olan bir topluluk haline gelmiş. Yapının içinde saf insanlar yok mu tabi ki var ama bugün hala soru sormuyorsa bu da saflığına halel getirmektedir.
Cemaatin toplumda en büyük karşılığı olan talebe-eğitim hizmetleridir. Çünkü bu yöntem çocukları ders çalışma, vatana millete hizmet edeceği vaadiyle ailelerinde onayıyla “ışık evlerde” tek tip yetiştirmenin en iyi yoludur. Niye? Hepimiz bir şeylere inanmak isteriz, cemaat bu inanılacak şeyleri çok iyi analiz etmiş ve ihtiyacı olanlara altın tepside sunmuş. Cemaat evine adım atan her öğrenci önce vasıflı-vasıfsız olarak elekten geçirilmiş. Vasıflı olanlar “hususi gruplar”da askeri okul vb. okullara hazırlanmış, diğerleri de cemaatin şahin kanadını oluşturacak geleceğin mahrem abileri olarak titizlikle yetiştirilmeye devam edilmiş. Hususi gruplarda çocuklara ilk öğretilen şey “sır tutma” yani mahremiyet, sonrasında davası için gerektiğinde kendini feda edebilmedir.

Cemaatin zamanla “mahrem” adını alacak bu öğrencilere ve abilerine ilk günden itibaren öğrettiği şey “YAKALANMA! OLAKİ YAKALANDIN İNKAR ET!” misyonudur. Hazırlık ve seçilme süreçlerinde çocuklara yapılan saçma itaat testlerinden de bir iki örnek vereyim. Öğrenciler hiç tanımadıkları bir zile basıp kendisini eve almasına ikna etmek, böcek yemek, lahmacunun içine ot sarıp yemek vs… Neyin itaatini ölçecekse. Ama çocuk işte öyle inanmış ki abisine yapıyordu.
Bu çocuklar büyüdü, TSK-Emniyet ve kritik devlet kurumlarında kritik görevler almaya başladı. Ucu cemaate dokunacak bir operasyon durumunda bu kişi ve etrafındaki birkaç kişi kendini feda etti ve diğer cemaat mensuplarının gizliliği korundu. Peki bu feda edilen öğrencilerin abisine ne oldu o da kendisini feda etti mi? Tabi ki hayır. O böyle öğrenciler yetiştirdiği için taltif edilerek Mahrem yapılarda yüksek mevkilerde kendine yer buldu. Maddi-Manevi kazanımlarından bu öğrencilerin haberi bile olmadı (olduysa da sustu “VARDIR BİR HİKMETİ” demeyi tercih etti. Çünkü dava Allah rızasıydı. Abinin rızası Allah’ın rızasıdır gibi şirk ifade eden bir söze canı gönülden inandı ve inanmaya devam etti maalesef).

15 Temmuz’dan sonra durum değişti mi? Hayır. Mahrem abiler çoktan (hatta aylar öncesinden) ailesini ve çocuklarını alıp Türkiye’de ki mülklerini satıp elini kolunu sallaya sallaya yurtdışına kaçmıştı bile. Hem de hiç utanmadan sorumlulukları altındaki öğrencilere ya da mahrem abilere ”siz kalın, elbet bahar gelecek” yalanlarını hiç yüzleri kızarmadan söyleyerek ve geridekileri MERİÇ ve EGE’DE onları tabiri caizse ölüme terk ederek.

Bir şekilde yurt dışına kaçabilenleri gittikleri yerlerde yalnızlığa terk ederek. Türkiye ‘de kalanlar, aileler, çocuklar kimin umurunda ki. Sosyal medyadan birkaç tweet atınca büyük hizmet etmiş olmanın vermiş olduğu rahatlıkla keyfine bakan bu ABİ(!)’ler arkada bıraktıklarını bilemediler ve hiç de bilemeyecekler.

Cemaat üyelerine “ZALİM ZULMEDER KADER ADALET EDER” mottosuyla hep bir zalim gösterildi. Aslında bu slogan Cemaat içerisindeki zalimleri saklamak için ezberlenip genç beyinler zerk edilmiş. Mahrem abilerin kendi mensuplarına yaptıkları bu zulmü hiç affetmeyeceğim.
Mesela “BYLOCK Tuzağı” cemaatin sivil yapılanmalarına attığı en büyük kazıktır. Mahrem yapılar saklanabilsin diye cemaatin bölge yapılanmaları bu havuzun içine atıldı. Bir ATEŞ HAVUZU… Kendileri zaten başka programlarla işlerini hallediyordu, işin ucu çoğu mahrem abiye dokunmadı bile. Cemaat tabanı kendilerini Ahmet amca veya Ayşe teyze misali hiç bilmedikleri bir karmaşanın ortasında buldular. Ama nasıl olsa her şey ALLAH Rızası içindi ve başa gelen yolun kaderi olarak çekilmeliydi.

Son dönemde cemaatin sahte mahrem kalemşorları tarafından etkin pişmanlıktan faydalanıp bildiklerini anlatan insanlara karşı sosyal medya üzerinden savaş açılmış durumda. Oturdukları yerden ahkam kesmesi ne kadar kolay.
Öte yandan Türk hukuk sistemindeki birtakım müessesenin (cezanın ertelenmesi, af) uygulanmasında gerekli hassasiyetin gösterilmemesi nedeniyle halen cemaatin tabanını yanlış yönlendiren mahrem yapıların ekmeğine yağ sürülüyor. Bu nedenle kamu kurumlarının gerçekten pişman olarak bu yapıyla bağını koparıp kirli yapıların deşifresi adına samimi ifadelerde bulunanların tefrik edilerek diğer insanlara örnek olmalarının sağlamaları gerekiyor.
MERT KEFELİK